karaman 2003">Pınarbaşı (Karaman) Kazıları İle İlgili Rapor, Karaman 2003
3 Nisan 2008

Pınarbaşı (Karaman) Kazıları İle İlgili Rapor, Karaman 2003Anadolu’da İlk insan yerleşimini M.Ö. 10.000′e çıkaran kazıPınarbaşı Projesi Liverpool Üniversitesi ve Karaman Müzesi’nin ortak bir projesidir. Karaman Müzesi müdürü Mehmet Doğan, müdür yardımcısı Müjgan Esim’e yardımları ve verdikleri destek için çok teşekkür ederiz. Profesör Trevor Watkins projenin yeniden hayata geçirilmesinde önemli bir rol oynamıştır.En erken dönemlerdeki güney-batı Asya’da bulunan tarım toplumlarının kökenlerini araştırmak için Yakın Doğu’da, geniş bir alana yayılan insan topluluklarını içine alan bir süreci anlamak gereklidir. Anadolu Platosu’nun, en erken dönemlerdeki ilkel toplulukların atalarını barındıran Yakın Doğu’nun çoğu diğer bölgesine göre, belirgin farklılıklar gösteren çevresel özellikleri vardır. Aslında geç pleistosen (paleotik) dönemde, 10000 BP öncesinde, bu platoda yaşayan ilkel toplumlar hakkında kısıtlı bir bilgiye sahibiz. Acaba insanlar tarıma ve bağımsız olarak hayvancılığa çok farklı çevresel özellikleri olan bu platoda mı başladılar? Eğer böyle değilse, tarım bu bölgede nasıl gelişti? Eğer bu yerel gelişimlerin bir sonucu değilse, bu durum yeni çevresel koşullarda tarıma geçişin en erken göstergesi ve 3000 yıl içinde Avrupa’da tamamen tarım toplumlarının yerleşmesi ile sonuçlanacak olan batıya doğru geçişin ilk basamağı olabilir. Elimizdeki veriler, merkezi Anadolu platosu’nda, Aşıklı’da, MÖ 8000 yıl önce belirgin yerel özellileri olan yerleşik toplumlar tarafından tarım yapıldığını göstermektedir. Dolayısıyla, MÖ 9.binyıl, sedentizm, tarım ve büyük olasılıkla hayvancılığı anlamamız açısından hayati önemi olan bir dönemdir.Pınarbaşı ilk defa, erken 20.yüzyıl’da bir Bizans yazıtı’nin varlığı nedeniyle arkeolojik bölge olarak tanınmıştır. David French 1970 yılında bölgeyi ziyaret etmiş ve gördüğü kalıntılardan yola cıkarak erken prehistorik döneme ait bir yerleşkenin varlığından şüphelenmiştir (French, kişisel iletişim). Bu raporun yazarı ve Profesör Watkins (Edinburg Universitesi) 1983’de Konya Ovası Projesi’nin keşif çalışmaları kapsamında bölgeyi ziyaret etmiştir. Kaçak kazı yapanların açtıkları çukurlarda görülen önemli miktarda mikrolitik araç içeren birikimler geç Pleistosen/erken Holsen yerleşimin bir göstergesi olarak yorumlanması açısından önemlidir. Bunun sonucunda, Profesor Watkins 1994 yılında burada kazı calışmalarını başlatmış ve daha sonra 1995 yılında kısa bir dönem devam etmiştir. Yapılan çalışmalar bölgede iki ana alan ortaya çıkarmıştır. Burada, içinde B Alanı yerleşiminin ve bunun az ötesinde bir höyük üzerinde bulunan A Alanı yerleşiminin kazıldığı bir kaya barınak bulunmaktaydı. Höyükte yer yer MÖ 9. bin yıl materyali üzerinde bulunan Roma-Bizans yerleşimine ait, büyük ölçüde aşınmış kalıntılar ve erken Bronz çağı yerleşimi ve ona ait mezarlık bulundu. (A) yerleşiminde sadece 3 x 1 boyutlarında küçük bir açma ile MÖ 9. binyıla ait katlar açığa çıkarılmıştır. Bu kazılar mikrolitler içeren artefakt kümeleri ile birlikte (karbon yöntemi ile) MÖ 8500-8000 yıllarını göstermektedir. Bu artefaktlar bölgenin MÖ 8. binyıl’a ait Neolitik bir yerleşkeden ziyade, geç (Epi) Paleolitik döneme ait avlayıcı/toplayıcı toplulukların yaşadığı bir yerleşke olduğunu göstermektedir. Bu kazı bölgesi, bölgedeki avlayıcı/toplayıcı veya tarım veya hayvancılık ile uğraşan en son toplulukları temsil etmektedir ve dolayısıyla, yukarıda bahsettiğimiz hususları anlamamıza yardımcı olacaktır. Kaya barınakta bulunan B alanı tarım ve hayvancılık ile uğraşan göçebe grupların olası kamp yerlerini açığa çıkarmıştır; burası Kuzey-Batı yönünde, 32 kilometre uzaklıktaki Çatalhöyük ile çağdaş olup, Geç Neolitik dönemden biraz daha sonraki döneme aittir.Yapılan bu kazılar 2003 sezonu için planlanan hedeflerin çerçevesini çizmiştir. Yapısal kalıntılara ve bu bögedeki aktivitelerin özelliklerine ve buradan elde edilen verilere dayalı olarak, bu toplumun göçebe mi ya da yerleşik bir toplum mu olduğunu anlamamız açısından MÖ 9. binyıla ait olan bu alanın yeteri kadar kazılması gerekliydi. Bölgenin yabani florasını, faunasını ve çevresini ve buradaki toplumun bitki ve hayvan ekonomisini araştırmak için, buradan, fazla miktarlarda hayvan kemikleri ve özellikle bitki örnekleri ortaya çikarmamız gerekiyordu. Buradaki yerleşimin ayrıntılarını, süresini ve yapısını daha iyi saptamak amacıyla kaya barınak alanındaki neolitik örneklerin araştırılmasına devam etmek istedik. Özellikle, göçebe grupların kamp yerleri ile ilgili verilerin açığa kavuşturulması, Çatalhöyük’ün çevresindeki bu bölgenin göçebe gruplar tarafindan kullanımının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.Ana hedeflere ulaşılmasına ek olarak, kazı bölgesindeki Erken Bronz Çağı ve Roma-Bizans yerleşimlerinin yapısı ve zamanı hakkında biraz daha fazla bilgi edinmek amaçlandı. Özellikle, bölgedeki Erken Broz Çağı dönemine ait seramik ürünlerin analiz edilmesi gerekmektedir. Tarım açısından çok uygun bir yer olmayan bu bölge Konya Ovası’ndaki Erken Bronz Çağı için olağan dışı bir yerleşim yeridir. Belirgin olarak Erken Bronz çağı’na ait olan bu yerleşimin yapısının ve idaresinin anlaşılması Konya Ovası’nin Erken Bronz Çağı’nı anlamamıza önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.Kurtarma ÇalışmalarıBütün MÖ 9. ve 7. binyıl birikintileri suda yüzdürme işlemine (flotasyona) tabi tutuldu. Ağır rezidü 0.25 mm’lik ağda tutuldu. Bu rezidü eleme tekniği ile birkaç fraksiyona ayrıldı, halihazırda 0.5 mm’lik fraksiyonların ayrılması çalışması yapılmaktadır.Ayıklanan 0.25 mikro-fauna yönünden işleme tabi tutulacaktır. Erken Bronz Çağı tortuları flotasyon işlemine tabi tutulacak, geriye kalan %50’si 4 mm’lik bir elekte kuru olarak elenecektir. Erken Bronz Çağı sonrasına ait tortular kuru elemeye ve kontaminasyonun en az olduğu düşünülen bir miktar içerik flotasyona tabi tutulmuştur. Bütüm tortuların miktarı ölçülmüştür. Bütün içeriklerden arşiv ve fitolit örnekleri alınmıştır. Her fırsatta C14 örnekleri alınmıştır. Wendy Mathhews tarafından kesitlerden mikro-morfolojik örnekleme yapılmıştır.MÖ 9. binyılKaya barınağın batısındaki az daha yüksek alanda, üç açma (A, C ve D alanları) açılmıştır. Bu küçük höyüğün üzerini, tamamı olmasa da, büyük bir kısmını kapsayan, tahminen 0.25 hektarlık bir alanda MÖ 9. binyıla ait bir yerleşim açığa çıkarılmıştır. A alanı 1994’de açılan açmanın devamıdır. MÖ 9. binyıl yerleşimi A ve D alanlarında en az 0.7 m derinliktedir, bu yerleşimin yoğunluğunun ve uzun ömürlü olduğunun işaretidir. A ve D açmalarından 9. binyılın yapılarına ve özelliklerine ilişkin veriler elde edilmiştir. Yapılar birden fazla elemandan oluşmaktadır. Hiç bir yapı bütün olarak ortaya çıkarılmadığından bu elemanların birbirine benzer nitelikteki yapılara mı ait olduğu ya da binaların özelliklerinin birbirinden oldukça farklı mı olduğu konusunda emin değiliz. Bu elemanlar büyük, eğri çizgisel sıva astarlı parçalardan oluşmaktadır (D açmasında bir örnek sergilenmiştir). Buna ek olarak, A alanının güney batı köşesinde, saz/kamış ve tahta izlenimli kil/kireç parçalarının oluşturduğu kalıntı kitlesinden de (Şekil 1) anlaşılacağı gibi, bazı yapıların odun ve killi malzeme (wattle ve daub)’den oluşan üst yapıları olduğu varsayılmaktadır. Dikdörtgen şeklindeki killi/kireçli toprak malzemeden yapılmış bir dikmenin özellikleri bunun da bir 9.binyıl yapısına ait bir parça olduğunu düşündürmektedir. Bu A alanının doğu kısmında yer almaktadır. Bununla birlikte, bir yarıkta bulunduğu için ve 9. binyıl katmanının üst kısmında yer almasından dolayı, kazının bu aşamasında, bunun Erken Bronz Çağı’na ait olması olasılığını tümüyle dışlayamayız.A alanı, burada MÖ 9.binyıl yerleşimine ilişkin başka kanıtlar da sağlamıştır. Açmanın güney doğusunda büyük, yassımsı bir taş görülmüştür. Açmanın güney batı köşesinde, odun ve killi malzeme (wattle ve daub) yıkıntısının üzerindeki bir çukurun içinin çoğunlukla yaban öküzü (aurochs) ve yaban atı (equid)’ndan oluşan taş ve hayvan kemikleri ile dolu olduğu görülmektedir.Ayrıca 9. binyıl kalıntılarının üst kısmında, 1994’de kazılan 10 yaşındaki bir çocuğa ait gömünün yakınında, kısmen mafsallı, insan kemiklerinin olduğu bir gömü mezar ortaya çıkardık. Bu alanın küçük bir mezarlık olduğu düşünülmektedir. Bu 18-20 yaşlarındaki iskeletin kafatası yoktur ve iskelet sıkıca birbirine bağlanmış vaziyettedir (Lorenz, kişisel iletişim). Bulunan bu iskeletin güneyinde obsidiyen kalıntı konsantrasyonu bulunmuştur.1994 yılında daha fazla büyüklükte fauna ve kömürleşmiş bitki kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Eleni Asouti ve Andy Fairbairn’in çalışması henüz erken safhadadır. Kömürleşmiş kalıntının çitlembik ve badem içermesi Asouti’nin kazı alanının yakınında açık kuru ağaçlık bir alan olduğu görüşünü desteklemektedir. Bunun daha geniş paleoçevresel yapılanmalar açısından önemli sonuçları vardır. Ayrıca kuru yemiş kalıntılarının tesbit edilmesi, bize bitkisel gıdalara ilişkin bazı ipuçları verecektir. Buna ek olarak, önemli miktarda öğütme taşı parçalarının bulunması, bitkisel gıdaların beslenmede önemli bir yeri olabileceğinin bir işareti olabilir. Gıdaların bazılarının ekilmiş olup olmaması heyecan verici bir sorudur. Fauna üzerine çalışan Denise Carruthers, yabani öküz ve at (aurochs ve equid) yoğunluğunu tesbit ederek, yerel büyükbaş memeli hayvanların avlanmasının önemine işaret etmiştir.Yontulmuş taş alet buluntuları arasında, mikrolitler çoğunlukta olan formal aletlerdir ve önemli oranda değişkenlik göstermektedir. Obsidiyen ağırlıkta olmak üzere, hem çakmaktaşı hem de obsidiyen malzeme kullanılmıştır. Yüksek oranda obsidiyen malzemenin bulunması, zaten 9. binyılda İç Anadolu’da yaygın olarak bulunan bu materyalin uzak mesafelerden tedarik edildiğinin göstergesidir. Buluntuların mikrolitik niteliği 9.bin yılda buradaki toplulukların erken dönemlerdeki alet yapımı geleneklerini sürdürdüklerini gösterir. Dolayısıyla, oldukça önemli orandaki bu yerleşim kalıntılarına dayanarak, yerel toplulukları belgeleyebilir ve olasılıkla bitkisel gıdalardan önemli ölçüde faydalanabiliriz. Bu özellikler 11-9. binyılda Yakın Doğu’da bulunan diğer toplulukların özelliklerinin çoğu ile bir benzerlik gösterir. Bununla birlikte, buradaki yerleşim MÖ 8000’lerde Aşıklı’da yaşamış olan topluluklarınki ile önemli ölçüde kontrast oluşturmaktadır. Birkaç yüzyıl içinde, güney-doğu’ya özgü çiftçilik ve yerleşim uygulamalarına uyum sağlayan bu gruplar dramatik bir dönüşüm göstermişlerdir veya gelen çiftçiler bunların yerini almıştır.MÖ 7. binyılKaya barınakta bulunan B Alanı’ndaki MÖ 7. binyıl yerleşiminde iki ana etkinlik birbirinden ayrılmaktadır. Bunlardan ilki, ocak yerleri ve ateş yakılan, geniş düzensiz oval çukurlardır, daha sonra, bunların içleri diğer aktivitelerin yanısıra, yemek hazırlanması ve tüketimini gösteren taş ve kemik parçaları kitlesi ile dolmuştur. Bu özellikler derin eğriçizgisel, yüksek kenarı kayanın yüzüne bakan, taş parçalarından oluşan bir duvar ile sınır yapan, bir çukur ile kesilmektedir. Başlangıçta burası pekala bir meskene ait bir yapı olabilir fakat izleyen dönemlerde bu yapının içinde çeşitli yıkıntılar içeren dolgu birikmiştir.Faunal kalıntılar, olasılıkla avlanmış olan, yaban öküzü (aurochs) ve yabani at (equid)’tan oluşmaktadır. Çatalhöyük’te bulunanlara benzer olarak, birkaç sayıda obsidiyen maddeden ok/mızrak uçları bulunmuştur (Şekil 2). Ayrıca, yapının içinde, özellikle sonradan biriken maddeler arasında, önemli miktarda evcil koyun kalıntısı bulundu. Bunların arasında birçok fötus ve yenidoğan kuzu kalıntısı bulunmuştur, bu da bir mevsimsel bağlantıyı düşündürür ve dolayısıyla, Şubat-Nisan yerleşiminin önemli bir işaretidir. Bu durum, bölgenin mimari özelliğine bakarak, burasının Çatalhöyük bölgesi civarında dolaşan avcılar ve hayvan sürüleri için düzenli bir kamp yeri olduğu izlenmini desteklemektedir. Bununla birlikte, bu yerleşimin tam olarak yapısını anlamak ek araştırmayı gerektirmektedir. Bu grubun kışın sonlarına doğru ve bahar aylarında bölgede bulunması, kışın gıdanın azaldığı, Çatalhöyük civarınında sel baskınların olduğu ve koyunların ortadan kaybolduğu bir döneme rastlamaktadır. Ayrıca hayvan kemikleri içeren plaster/sıva objeler dikkat çekmektedir (Şekil 3). Bu şüphesiz Çatalhöyük’teki plaster/sıva ve kemik ilişkisi ile benzerlik gösterir, ama çok daha farklı bir şekil gösterir. Bu parçalardan hiç birinin buradaki yapılara bağlı eşyalardan çıktığı sanılmamaktadır, ve birkaç sayıda sıva objenin açıkca bağımsız olarak yapıldığı görülmüştür. Bu fenomen Çatalhöyük civarına özgü adet ve törenleri destekler niteliktedir.B Alanı’ndaki 7. binyıl yerleşimi 1.2 m’lik yıkıntının üzerinde yeralır. Bu daha geç dönem yerleşimin altında, kaya barınakta daha erken bir yerleşimin olduğunu destekleyen veriler elde edilmiştir. B Alanında henüz tarihleme yapılmamıştır.Erken Bronz ÇağıŞimdi açıkça görülmektedir ki, kaya barınağın yanından başlayan ve batıya dogru küçük höyüğe kadar uzanan bölgedeki Erken Bronz Çağı yerleşimi bu alanda bulunan en geniş yerleşimlerden biridir. Yapılan kazılar, içlerinde A Alanı’nda bulunan, çok odalı, düz kenarlı bir yapı dahil olmak üzere çeşitli yapıları ortaya çıkarmıştır. Bir taş duvar temeli, ilgili açmanın batı kenarı boyunca kuzey-güney yönünde uzanmaktadır. Sıva yüzeyler bu duvarın batı ve doğusu ile ilişkilidir. Doğudaki oda, uzun bir yerleşim dönemi sonrasında kerpiç duvar ile bölünmüştür Bu binanın yapısıyla ilintili, içinde iki küçük çocuk ve beraberinde çanak/çömlek olan bir kuyu mezar vardır. 1994 yılında, doğu odasının sıva tabanından sonraki döneme ait, fakat kuzey-güney duvar temeli ile ilişkili gibi görünen, bir pitos gömü bulunmuştur, dolayısıyla, bu gömü büyük olasılıkla bina halen ayaktayken gömülmüştür.D alanı çan şeklindeki depo amaçlı kullanılan çukurlar Erken Bronz Çagı’na ait yerleşimin erken dönemlerine aittir. Ayrıca üzerini yoğun olarak kerpiç kalıntılarının kapladığı çeşitli yüzeyler vardı.Bulunan seramikler Erken Bronz Çağı’nın tek bir dönemi ile karşı karşıya kaldığımızı göstermektedir (olasılıkla erken dönem), bu da bölgedeki Erken Bronz Çagı dönemini açıklamamıza yardımcı olacaktır.MS 4. yüzyıl ve MS 7.yüzyıl sonrası aktiviteA ve C alanlarındaki Erken Bronz tabakaları üzerinde, olasılıkla Roma-Bizans dönemi yerleşimine ait, düzgün sınırlı, dağınık bina kalıntıları vardır. Bu dönemden kalan sikkelerin çoğunluğu MS 4. yüzyıla aittir (French, kişisel iletişim). Özellikle C Alanı’nda tek parça taş duvar temeli açmanın kuzey-batı güney-doğusu boyunca geçmektedir ve her ne kadar, bu döneme ait yerleşim kalıntıları arasında döneme ilişkin az sayıda artefakt parça bulunsa da, olasılıkla bu döneme aittir. Bu binanin muhtemelen köşesi olan yerde taş sıralı bir ambar yapılmıştı.Bunları kesen ve C ve D alanlarının daha erken tabakalarında bir sıra mezar dikkati çekmektedir. Kazı yerindeki küçük höyüğün bulunduğu alanın büyük bir kısmın bu dönemde bir mezarlık olduğu görünmektedir. C ve D Alanları’nda iki tane ayırıcı özelliği olan mezar vardır. Bunlar dikdörtgenimsi veya oval bir çukurun açılmasını gerektirmiştir, bu çukurun güney kısmını kesen yerde yatık levhalar ve sıva ile kaplanmış mezar odası vardır. Gömütler sırt üstü veya sağa doğru, baş batı yönünde ve güneye bakar şekilde yatırılmışlardır. C Alanı’ndaki gömüt yetişkin bir kadına ve D Alanı’ndaki gömüt ise yetişkin bir erkeğe aittir. D Alanı’ndaki gömünün içinde bulunan bir sikke burasının 7.yüzyıl sonrasına, olasılıkla Orta Bizans ya da Selçuklu dönemine ait olduğunu göstermektedir. Bu mezarın muhtemelen en doğu ucu A Alanı’nın batı kenarında da açığa çıkarılmıştır. C ve D Alanları’nda aynı döneme ait başka gömüler bulunmaktadır. C Alanı’nda, büyük mezarın kuzey batı kenarında bir fötüs gömütü vardır. D Alanı’nda ise, yetişkinlerinkine benzer konumda yatan bir çocuk, mezar boşluğunun yukarı kısmının uzun ekseni boyunca, mezar olduğunu gösteren sıra taşların olduğu, yuvarlak bir çukurda gömülmüştür. D Alanı’nda, olasılıkla bunlara benzer olan fakat henüz açılmamış, 2 ayrı gömü tesbit edilmiştir.2004 yılı çalışmaları için önceliklerDokuzuncu binyıl yerleşimi ile ilgili hala öğrenecek çok şeyin olduğu açıktır. Özellikle meydana çıkardığımız 9.binyıla ait yapıların tabiatını ve farklılıklarını ortaya koymak önemlidir. Dayanıklı kerpiçten yapılan duvarlar bu yapıların bir özelliği miydi? Binalar düzenli olarak tahta ve kil malzemeden yapılan (wattle ve daub) üst yapı birimleri ve sıva kaplı alt yapı birimlerinden mi oluşuyordu? Bu yapı birimlerinin kullanım amaçları neydi? Bu yapı parçalarının gün ışışığına çıkarılmış olması sayesinde, gerekli bilgilere göreceli olarak kolay erişilebilir. Ayrıca daha fazla 9.binyıla ait gömülerin bulunması olasılığı yüksektir. Bu, çok farklı ölü gömme adetlerinin, sağlık ve beslenmenin niteliğini ortaya koymak açısından önemlidir. Ortaya çıkarılan iki gömü bu anlamada çok bilgi verici olmuştur. Ayrıca daha fazla sayıda fauna, flora ve artefakt örneklerine gereksinim vardır.Kaya barınakta, B Alanı’nda bulunan MÖ 7. binyıl yerleşimini daha fazla açıklayabiliriz; daha erken Neolitik döneme ait bir yerleşim olup olmadığını anlamak ve ozellikle ilginç olanı, MÖ 7.binyıl yerleşiminin altında bulunan 1.2 metrelik taş yığınının altındaki yerleşim katmanını tarihlemek ve yapısını araştırmak için daha kapsamlı kazı yapmamız gereklidir. Bu yerleşim yeri, simdiye kadar açığa çıkarışan Neolitik dönemden çok daha öncesi döneme ait olabilir.Proje ile ilgili ayrıntılı bilgiler aşağıdaki internet sitesinde yer alacaktır:Dr. Douglas BairdLiverpool Üniversitesi