İncesu’nun Derinleri
Benim tavanım ol
Kendinden bana damla
Hem kendini hem beni biriktir
İstersen tabanım ol
Gölümü sen tut
YüreğindeTaşkale’li Mustafa Amcaya...yaylaya saklanan adam
yüreğini saklayan adam
yüreğinde saklanan adam
yangınımızı da götürdün mü yaylana ateşin az, iki damla gözyaşı söndürürken yangınını boşuna yaylam deme oraya.
belbaşı yaylasında kaç yüreği kırık kuş kanat çırpar, ermenek’ten gelen sularla.
kaç ağıt sızar incesu’nun içine.az kaldı basacağız yaylanı, yağmurunu.
alıp geleceğiz yangınımızı ocağına pişirsin diye yüreğini.
söndürsün bakalım gücü varsa, ayrılığın ateşini.
söndürsün bakalım çığlık atan bir annenin feryadını.
söndürsün bakalım yüreği ayakkabısından daha zor durumdaki ermenek’in umudunun sancısını.
senin duvarlarında kaç çığlık sarkar incesu?bende paragraflar kalmadı, satır araları var istersen, anlam fazlaları var.
yazarken arttırdığım iki virgül, çokça noktalı virgül, bir de iki nokta sırt sırta var.
edilmemiş küfürler için kullanılacak kelimeleri de arttırdım dünkü hesaptan.
bunun yanın da sana fazladan bir kelime, hatta sıfat, hatta zarf, hatta bir fiil, hatta bir cümle verebilirim.
aynadan yansıyan kendi resmine eklersin.senin fazlan, kime yeter ey yolcu.
çölünü bize getirme bizim çölümüz bize yeter.
dur boşalt yüreğindeki fazlayı şu çöle bakalım burası vaha olur mu?
kaç kırlangıç konar yarattığın vahaya,
kaç kelebek, kaç martı? nasıl şekil verir her şeye.
suyu örnek almanın gereğidir mağaralar.
bizim suyumuz aşklardır. yarım kalan düşlerdir.
duyduğumuz köz sözler, acı kelimelerdir.
daha on sekizinde bir toyken, yüreğimi iki kelime deldiydi de büyük sözlüğü bastık kanaması dinmediydi.mağarayı kendi hayatıma benzettim incesu’da.
ayakta kalan yerler, sarkıtlar, dikitler, göçmüş yerler, tamiri imkansız çukurlar, doldurulması mümkün olmayan boşluklar. yamalık tutmaz anılarım sanki incesu’nun duvarları.
yamalı durur sızılarım delindiği yerde.imkansızlık çözüme zorlamış incesu’yu.
sarkıtın tabana, dikitin tavana ulaşma çabası, belki de en büyük aşkı yaşamasıydı. suyla birikmek, insanlar ona dikit diyorlar, sarkıt ki; tavanın uzaması, dikit ki; tabanın tavanda birikmesi değil mi. senin bende biriktiğin her yer senin dikitlerin, benim bende biriktiğim yerler de benim sarkıtlarım ey can.
hatta daha da ileri gidersem sarkıt tavanın, dikit tabanın kollarıdır. mağaranın sabrıdır sarkıtlar ve dikitler.gece, aşk, şiir, ihanet, özgürlüğün ilanı için var zaten.
birde aldanan ve şarabın derdini çekenler için ağıt yakma vaktidir.
sizin uykunuz neden kaçtı.
tuzu eksik gülümsemelere mi gark oldunuz,
yoksa şerbeti az tatlılıklara mı uzaksınız.
elinizi tutan mı olmadı akşamın seyri seferinde güneşe bakarken.
ey yol hangi mağara kendi yüreğinde güneşi saklar.
her dem gecedir onun yüreği.hazırlan mustafa amca.
doldur yüreğine kedilerin, martıların, balıkların bakışlarını.
mağaradan yaylana yol bulup basacağız yayla haydudunun anılarını. kendi mağarasını kendi yüreğine taşıyan adam.
kendi mağarasında saklanan adam.
sarkıtların batar mı yüreğine?
bilir misin?
hangi mağara kendine damlar?
hangi mağara kendine akar?
hangi mağara kendi gölünü, kendi nehrini kendisi yaratır?
hangi mağara kendi suyunda kendini anlatır? mağara yüreğini, biz sırlarımızı açtık.
her yürekte bir patika bulunur elbet ömür boyu yürünen.
biz mağaranın içinde yürürken, o bizim yüreğimizde birikmişti. incesu, ince sızı, yol ve ışık.
serpilip durdu tavandan tabana.
nehir damlıyordu tavandan tabana, her damlası tabanı aklayarak.
benim de yüreğimde çok damla birikti.
çoğu gözümden, azı dilimden dökülerek yarına gittiler.insan yüreğindeki yangını kendi gözyaşıyla söndürür.
başka hiçbir şey dindirmez o sızıyı.
kendi itfaiyesini kendi gözünde taşıyan ben.
yüreği obruk adam. her obruğum ayrı bir savaş.
her obruğunu gözyaşıyla dolduran ben.
daha kaç yangın görmem gerek gelmemiş takvimlerimde.
daha kaç yangına hazır yüreğim. insan yoldaşların mağarasında kaybolur elbet.
daha ne kadar sınanacağız elimizi tutanların en derin dehlizlerinde.
su sarsak acısına dehlizin,
susarsak daha nereye varır adımlarımız.can yücel, “beklemek güzeldir, ama doğru durakta” der.
ben kendini kendi yüreğinde (mağarasında) biriktiren metruk bir anıyım.
çağırsan gelirim. çağırmazsan mağaram büyür.kendi mağarasını kendi yüreğinde taşıyan adam.
susma, çıkar yüreğindeki ejderhayı.
Prof. Dr. Faik Ardahan
Dağın Elifi kitabı
Benim tavanım ol
Kendinden bana damla
Hem kendini hem beni biriktir
İstersen tabanım ol
Gölümü sen tut
YüreğindeTaşkale’li Mustafa Amcaya...yaylaya saklanan adam
yüreğini saklayan adam
yüreğinde saklanan adam
yangınımızı da götürdün mü yaylana ateşin az, iki damla gözyaşı söndürürken yangınını boşuna yaylam deme oraya.
belbaşı yaylasında kaç yüreği kırık kuş kanat çırpar, ermenek’ten gelen sularla.
kaç ağıt sızar incesu’nun içine.az kaldı basacağız yaylanı, yağmurunu.
alıp geleceğiz yangınımızı ocağına pişirsin diye yüreğini.
söndürsün bakalım gücü varsa, ayrılığın ateşini.
söndürsün bakalım çığlık atan bir annenin feryadını.
söndürsün bakalım yüreği ayakkabısından daha zor durumdaki ermenek’in umudunun sancısını.
senin duvarlarında kaç çığlık sarkar incesu?bende paragraflar kalmadı, satır araları var istersen, anlam fazlaları var.
yazarken arttırdığım iki virgül, çokça noktalı virgül, bir de iki nokta sırt sırta var.
edilmemiş küfürler için kullanılacak kelimeleri de arttırdım dünkü hesaptan.
bunun yanın da sana fazladan bir kelime, hatta sıfat, hatta zarf, hatta bir fiil, hatta bir cümle verebilirim.
aynadan yansıyan kendi resmine eklersin.senin fazlan, kime yeter ey yolcu.
çölünü bize getirme bizim çölümüz bize yeter.
dur boşalt yüreğindeki fazlayı şu çöle bakalım burası vaha olur mu?
kaç kırlangıç konar yarattığın vahaya,
kaç kelebek, kaç martı? nasıl şekil verir her şeye.
suyu örnek almanın gereğidir mağaralar.
bizim suyumuz aşklardır. yarım kalan düşlerdir.
duyduğumuz köz sözler, acı kelimelerdir.
daha on sekizinde bir toyken, yüreğimi iki kelime deldiydi de büyük sözlüğü bastık kanaması dinmediydi.mağarayı kendi hayatıma benzettim incesu’da.
ayakta kalan yerler, sarkıtlar, dikitler, göçmüş yerler, tamiri imkansız çukurlar, doldurulması mümkün olmayan boşluklar. yamalık tutmaz anılarım sanki incesu’nun duvarları.
yamalı durur sızılarım delindiği yerde.imkansızlık çözüme zorlamış incesu’yu.
sarkıtın tabana, dikitin tavana ulaşma çabası, belki de en büyük aşkı yaşamasıydı. suyla birikmek, insanlar ona dikit diyorlar, sarkıt ki; tavanın uzaması, dikit ki; tabanın tavanda birikmesi değil mi. senin bende biriktiğin her yer senin dikitlerin, benim bende biriktiğim yerler de benim sarkıtlarım ey can.
hatta daha da ileri gidersem sarkıt tavanın, dikit tabanın kollarıdır. mağaranın sabrıdır sarkıtlar ve dikitler.gece, aşk, şiir, ihanet, özgürlüğün ilanı için var zaten.
birde aldanan ve şarabın derdini çekenler için ağıt yakma vaktidir.
sizin uykunuz neden kaçtı.
tuzu eksik gülümsemelere mi gark oldunuz,
yoksa şerbeti az tatlılıklara mı uzaksınız.
elinizi tutan mı olmadı akşamın seyri seferinde güneşe bakarken.
ey yol hangi mağara kendi yüreğinde güneşi saklar.
her dem gecedir onun yüreği.hazırlan mustafa amca.
doldur yüreğine kedilerin, martıların, balıkların bakışlarını.
mağaradan yaylana yol bulup basacağız yayla haydudunun anılarını. kendi mağarasını kendi yüreğine taşıyan adam.
kendi mağarasında saklanan adam.
sarkıtların batar mı yüreğine?
bilir misin?
hangi mağara kendine damlar?
hangi mağara kendine akar?
hangi mağara kendi gölünü, kendi nehrini kendisi yaratır?
hangi mağara kendi suyunda kendini anlatır? mağara yüreğini, biz sırlarımızı açtık.
her yürekte bir patika bulunur elbet ömür boyu yürünen.
biz mağaranın içinde yürürken, o bizim yüreğimizde birikmişti. incesu, ince sızı, yol ve ışık.
serpilip durdu tavandan tabana.
nehir damlıyordu tavandan tabana, her damlası tabanı aklayarak.
benim de yüreğimde çok damla birikti.
çoğu gözümden, azı dilimden dökülerek yarına gittiler.insan yüreğindeki yangını kendi gözyaşıyla söndürür.
başka hiçbir şey dindirmez o sızıyı.
kendi itfaiyesini kendi gözünde taşıyan ben.
yüreği obruk adam. her obruğum ayrı bir savaş.
her obruğunu gözyaşıyla dolduran ben.
daha kaç yangın görmem gerek gelmemiş takvimlerimde.
daha kaç yangına hazır yüreğim. insan yoldaşların mağarasında kaybolur elbet.
daha ne kadar sınanacağız elimizi tutanların en derin dehlizlerinde.
su sarsak acısına dehlizin,
susarsak daha nereye varır adımlarımız.can yücel, “beklemek güzeldir, ama doğru durakta” der.
ben kendini kendi yüreğinde (mağarasında) biriktiren metruk bir anıyım.
çağırsan gelirim. çağırmazsan mağaram büyür.kendi mağarasını kendi yüreğinde taşıyan adam.
susma, çıkar yüreğindeki ejderhayı.
Prof. Dr. Faik Ardahan
Dağın Elifi kitabı